Önce Deveni Bağla

Önce Deveni Bağla
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Ömer yeni bisikletine binmiş hızla pedallara basıyordu. İkindi Ezanı’na az bir vakit kalmıştı. Henüz abdest almamıştı. Namazdan sonra İmam Efendinin dersine katılacaktı. Ramazan ayı boyunca bu sohbetleri hiç kaçırmamıştı.


Aceleyle camiye ulaşan Ömer bisikletini camiin dış duvarına dayadı. Abdestini aldıktan sonra gelip kilidini takmayı düşünüyordu. Abdest aldıktan sonra camiye girdi, ancak bisikletini kilitlemeyi unutuvermişti.



Namazı büyük bir huzur ile kılan Ömer, namaz sonrası can kulağı ile dersi dinledi. Hoca Efendi’nin tatlı sesi insanı ne kadar da etkiliyordu. Bunda Ramazan ayının o güzel havasının da tesiri vardı şüphesiz.



Dersten sonra cemaat kalktı. Bir bir Hoca Efendi’nin elini sıktıktan sonra camiden çıkıyorlardı. Herkesle beraber dışarı çıkan Ömer bisikletini bıraktığı yere geldiğinde şaşkına döndü. Bisikleti bıraktığı yerde yoktu. Küçücük yüreğinin titremesine mani olamıyordu. Üzüntü içinde etrafına bakındı. Ama bisikleti ortalarda görünmüyordu. Ümitsizlik içinde ğlamaya başlayınca camiden çıkan insanlar etrafında toplandılar. Ne olduğunu öğrenmeye çalışıyorlardı ancak Ömer ağlamaktan derdini zor anlatıyordu.
Herkes bir şeyler söylemeye başlamıştı. Bazıları bisikletini kilitlemeden bıraktığı için Ömer’e çıkışıyor, kimisi de bisikleti çalanlara verip veriştiriyordu.



İmam Efendi, camiden en son çıkanlar arasındaydı. İnsanların toplandığı yere yöneldi. Onlara yaklaştı ve ne olduğunu sordu. Olan biteni anlayınca elini şefkatle hâlâ ağlamakta olan Ömer’in omuzuna koydu. Tatlı sözlerle onun heyecanını yatıştırmaya çalışıyordu:


– Ömer bisikletini kilitlemiş miydin?


– Ben… ben biraz gecikmiştim, yani geldiğimde ezan bitmişti. Daha sonra kilitlerim diye öylece bırakmıştım, sonra da unuttum. İçimden de “nasıl olsa bir şey olmaz, Allah korur” demiştim.


– Allah’a güvenmek, dayanmak, işlerin sonucunu ona bırakmak elbette çok önemlidir. Bize emredilen de zaten böyle davranmaktır. Ancak bunun bazı şartları vardır…


Herkes, Hoca Efendiyi dinliyordu. İçlerinden birisi:


– Hocam, bu şartlar nelerdir? diye sordu.


– Bu konu biraz uzun, ama ben kısaca birkaç şey söyleyeyim, belki daha sonra devam ederiz.


Her işin meydana gelmesinde bir takım şartlar vardır. Başka bir deyişle bir işin meydana gelmesi bu şartların bir araya gelmesine bağlıdır. Alınacak tedbirler, ihtiyatlı davranmak, sakınılması gereken şeyler… bunların hepsi bahsettiğim bu şartların içindedir. İnsan bu istenen şeylerde elinden geldiğince dikkatli olmak zorundadır ki, kendisinden kaynaklanan hatalardan dolayı zarara uğramasın. Size konuyla alakalı bir hadiseyi anlatayım:


Asr-ı saadette bir adam uzak bir yerden, Allah Rasülü’nü görmek için yola çıkmıştı. Bu ne güzel bir düşünce öyle değil mi? Allah’ın Son Peygamberi’ni görmek kadar ulvi bir maksat olabilir mi?
Bineğine bindi, yollara düştü. Dağları-tepeleri, vadileri-ovaları aşıyordu. Yollarda karşılaştığı sıkıntıları da hiç umursamıyordu. Uzun bir zaman sonra Medine’ye ulaştı ama çok yorulmuştu. Bineğinden indi, ipini salıverdi. Gitsin karnını bir yerlerden doyursun istiyordu.
Mescide girdi. Hemen Allah Rasülü’nün dizleri dibine koştu. Geliş sebebini söyleyince Peygamberimiz memnun olmuştu. Onun İslam dini hakkındaki sorularına tebessüm ederek tatlı sesiyle cevap veriyordu.
Peygamberimiz, adamın halinden uzak bir yoldan geldiğini anlamıştı. Nasıl ve nereden geldiğini ona sordu. Adam uzun bir yoldan geldiğini söyleyince Allah Rasulü:


– O halde senin ağır bir yükün olması gerekir, onları nereye bıraktın?


– Hayır, yok. Sadece bir bineğim var. Onu da dilediği yerden karnını doyursun, suyunu içsin diye salıverdim


– Yani onu hiçbir yere bağlamadan salıverdin öyle mi? Ya kaçar veya bir yerden yuvarlanır ve ölürse!


– Ey Allah’ın Rasülü, onun ipini saldım ve işimi Allah’a bıraktım. Yani Allah’a tevekkül ettim.


Allah Rasulü tebessüm etti:


– İpini bir yere bağlayıp sonra Allah’a tevekkül etsen daha iyi olurdu.
Adam bunu duyunca hemen dışarıya koştu. Bineği bıraktığı yerde yoktu. Sağa sola baktı, bir zaman sonra bin bir güçlükle onu buldu ve getirdi bir ağaca bağladı.


İmam Efendi sözlerine devamla:


-Allah Rasülü bize adeta şunu öğretiyor: İşinizi sağlam yapın, sonra Allah’a tevekkül edin. O dönemin ifadesine göre “Önce deveni bağla sonra Allah’a tevekkül et”.
Ömer’in, İmam Efendi’yi dinleyince üzüntüsü biraz hafiflemişti. Hemen durumu bildirmek için Polis Karakoluna koştular. Hadiseyi karakola bildirip işin neticesini bekleyeceklerdi. Artık yapılacak olan sadece bu idi. Sonra da Allah’a tevekkül edeceklerdi. İşte tevekkülün manasına uygun olanı buydu.
Karakola vardıklarında Ömer sevinçle bağırdı:


– Hocam! Hocam! İşte benim bisikletim!
Sonradan öğrendiklerine göre bisikleti çalan hırsız, kaçarken yaşlı bir bayana çarpmış, daha sonra da bisikleti de bırakarak kaçmıştı. Olayı görenler de bisikleti getirip karakola bırakmışlardı. Kısa bir işlemden sonra bisikleti Ömer’e teslim ettiler. Ömer polis memuruna teşekkür etti. İmam Efendi ile de vedalaştılar. Ayrılırken İmam Efendi:


– Ömer sakın unutma, “Önce deveni bağla, sonra tevekkül et” tamam mı?


– Bunu asla unutmayacağım Efendim! Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Bugün anlattığınız şeylerden çok şey öğrendim.
Ömer eve dönünce olanları ailesine anlattı. Olayları dinleyen babası şöyle dedi:


– İnsanın yaşadığı olaylar büyük bir okuldur. Bu okulda bizim en büyük öğretmenimiz Sevgili Peygamberimiz’dir. Her gün ondan yeni yeni şeyler öğreniyoruz öyle değil mi?