Annem Cennetim Benim

Annem Cennetim Benim
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Bu hafta derslerime çok güzel çalıştım ve anneme yardım ettim. Annem de ödül olarak, Cumartesi günü bizim apartmandaki arkadaşım Recepler’e oyun oynamaya gitmeme izin verdi. Gittiğimde evde Recep, dedesi ve 1.5 yaşındaki kardeşi Mustafa vardı. Recep’in annesinin o gün önemli bir işi çıkmış. Annesi Recep’ten kardeşine bakmasını istemiş. Eğer kardeşine güzelce bakarsa, annesi ona istediği oyuncak arabayı alacakmış. Başlangıçta bana çok kârlı bir alışveriş gibi gelmişti. Fakat, çok geçmeden bir bebeğe bakmanın hiç de kolay olmadığını gördüm. Çünkü, Recep’in kardeşi ya acıkıp huysuzlaşıyor, ya ağlıyor ya da altını ıslatıyordu.

Recep kardeşine sadece üç saat bakacaktı. Sonunda da istediği ödülü alacaktı. Ona rağmen oflaya puflaya yapıyordu. Recep’in dedesi kapıdan bizim şikayetlerimizi dinlemiş olacak ki, “Anneleriniz de siz bebekken size böyle bakıyordu. Hâlâ da sizin işlerinizi yapıyorlar ama hiç şikayet ettiklerini duymadım. Siz daha üç saat dayanamadınız!” dedi. Gerçekten haklıydı. Annem bana o kadar zamandır nasıl sabrediyordu? Hem de yüzünü hiç asmadan ve şikayet etmeden.. Recep’in dedesi, çok merhametli, çok şefkatli ve fedakar oldukları için Cennet’in annelerin ayakları altında olduğunu söyledi. Bir de anneler çocuklarına haklarını helal etmezse, çocukların Cennet’e gidemeyeceğini öğreten bir olay anlattı:

Peygamber Efendimiz zamanında bir tane genç varmış, ölmek üzereymiş ama bir türlü kelime-i şehadet getiremiyormuş, sanki dili tutulmuş. “La….La….” deyip kalıyormuş. Gencin arkadaşları onun şehadet getiremeden, imansız olarak ölmesinden korkuyorlarmış. Birden akıllarına Peygamber Efendimiz gelmiş ve O’nu çağırmışlar. Peygamberimiz gence “Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullah” demesini söylemiş ama gencin yine de dili dönmüyormuş. Herkes çok şaşırmış. Çünkü Peygamber Efendimiz, ağaca, taşa, deveye emredince, onlar bile “Allah” derlermiş ama bu gencin bir türlü dili çözülmüyormuş. Peygamber Efendimiz “Bu gencin hiç kimsesi yok mu?” diye sormuş. Yaşlı bir annesi olduğunu öğrenince onu çağırmalarını istemiş ve anne gelince, Peygamberimiz oğluna hakkını helal edip etmediğini sormuş. Yaşlı teyze oğlundan bahsedilir bahsedilmez ağlamaya başlamış ve oğlunun ona iyi davranmadığını, kendisine hep karşı geldiğini, onu çok üzdüğünü ve bu yüzden ona hakkını helal etmeyeceğini söylemiş. Peygamber Efendimiz de yaşlı teyzeye, eğer oğluna hakkını helal etmezse oğlunun ebediyyen cehennem alevleri içinde yanacağını söylemiş. Teyze bu sefer daha çok ağlamış, “helal ettim.. helal ettim..” diye inlemiş ve işte o an gencin dili çözülmüş, şehadet getirip vefat etmiş. Peygamberimiz de kendisini o gencin kurtulmasına vesile kılan Allah’a hamdetmiş.

Kur’an’da Allah, anne-babaya “öff..” bile dememizi yasaklamış. Ben bunun ne demek olduğunu anlamadım ve Recep’in dedesine “öff bile dememek ne demek?” diye sordum. Anne-babalarına karşı gelen, yaşlanınca onları döven, sokağa atan, derslerine çalışmayan, yalan söyleyen, annelerinin istediklerini yapmayıp onları üzenleri anlattı. Anneleri onlardan birşey isteyince yüzünü asıp, “öff” diye sızlanarak iş yapanları örnek verdi. Şöyle devam etti; “İşte bunların hepsi kötü davranışlardır. Anne-baba insanın en başta hürmet edeceği kimselerdir. Onlara hürmette kusur eden Allah’a karşı gelmiş sayılır, onları üzen er-geç üzülmeye mahkumdur. Yıllarca kendisine bakan, büyüten, para kazanıp getiren anne-babasına karşı vazifesini yerine getirmeyen çocuk, Kainat’ı Yaratan, bize ayağımızı, gözümüzü, ailemizi, arkadaşlarımızı veren Allah’a karşı vazifelerini yapar mı hiç? Allah’ı seven kişi, başta anne-babasını mutlu etmeli, onlara sevgisini göstermelidir ki sonunda Allah da onu sevsin. Anne-babasına zarar veren zaten ülkesine de faydalı olamaz. İşte zarar içinde zarar…”

Peygamber Efendimiz altı yaşındayken, annesi vefat etmiş. Bizim sınıfta da anne-babası kazada ölen bir arkadaşımız var. Onları düşününce aslında elimdeki güzelliklerin kıymetini bilemediğimi, onlar için Allah’a gerektiği gibi teşekkür edemediğimi anladım. O an annemi ne kadar sevdiğimi, özlediğimi farkettim. Eve gider gitmez annemin yanaklarını öpecektim. Birden “Ya annem olmasaydı!” diye düşündüm. Annem yaptıklarının karşılığında benden hiçbir şey istemiyordu. Hep benim iyiliğimi düşünüyor, ileride yalnız başıma kalırsam kendi kendime işlerimi yapabilmemi istiyordu. Önceleri erkekler ev işi yapmaz diye anneme karşı çıkıyordum, ama bundan sonra bulaşıkları yıkamaya bile yardım edeceğim, yeter ki annem bana hakkını helal etsin ve benim yüzümden o teyze gibi ağlamasın.

O akşam eve dönüp dediklerimi yaptım ve sonra annemden izin alıp odama kitap okumaya gittim. Okuduğum bir hikayede, çarşıdan elleri poşetlerle dolu olarak dönmekte olan annelerin hepsi, kendi çocuklarının maharetlerini övüp övüp duruyorlar ve çok güzel şeyler yapan çocuklardan bahsediyorlardı. Çocukların birisi çok güzel şarkı söylüyormuş, öbürü çok güzel resim yapıyormuş, diğeri elleri üzerinde yürüyormuş. Annelerden bir tanesi ise sessizce dinliyor ama kendi çocuğu hakkında hiçbir şey söylemiyormuş. Ona da sormuşlar “Senin çocuğunun hiçbir mahareti, kabiliyeti ve üstün bir yanı yok mu?” diye. Kadın yine hiçbir şey söyleyememiş. Evlerinin bulunduğu sokağa geldiklerinde, herkesin çocuğu sokakta kendi maharetini sergiliyormuş; kimisi şarkı söylüyor, kimisi resim yapıyor, kimisi de ellerinin üstünde yürüyormuş. Yorgunluktan elleri ve belleri kopan anneler, çocuklarına bakarken, çocukları da onlara uzaktan el sallayıp oyunlarına devam etmişler. Kendisine çocuğunun mahareti sorulan kadının oğlu ise, annesini görür görmez çok sevdiği oyunu bile bırakıp koşarak annesinin yanına gelmiş, “Hoşgeldin anneciğim!” deyip annesinin elinden poşetlerin yarısını almış. O sokakta oturan yaşlı bir amca varmış, ona hangi çocuk daha becerikli, daha iyi diye sormuşlar. Amca da annesine yardım eden çocuğu göstererek, “Şimdi oyunu bırakıp annesine yardım eden, yarın vatanı için de her şeyini feda edebilir. Zaten Peygamber Efendimiz de annelere hizmet etmeyi emretmiş. Bu yüzden, bu çocukların en iyisi ve en beceriklisi annesine yardım etmek için koşan şu çocuktur” demiş.

İşte böyle arkadaşlar; ben bu duygularla yatmaya hazırlanıyordum ki canım anneciğim geliverdi yanıma; bir taraftan, o yumuşacık ve pamukçuk elleriyle saçlarımı sıvazlarken, diğer yandan da bahar güneşi gibi aydın yüzüyle tebessümler saçarak bir öpücük kondurdu yanağıma ve şöyle dedi kulağıma:

Has bahçenin bal arısı

Sevgilerin en durusu

Bir kez istese yavrusu

Yüreğini verir anne…

Ben de atıldım annemin kollarına ve karşılık verdim ona:

İnsan kendi yaşamayınca anlayamıyor,

Bebeğe bir saat bakmak bile zorlardan zor.

Anneciğim, n’olur hakkını helal et bana,

Borcumu ödeyemem canımı versem sana.

Gece karanlığında odamı aydınlatan ve içimi ısıtan melek yüzlü annem kapıyı kapatırken ben de başımı yastığa mutluluk içinde bırakıverdim. Uykuya dalacağım ana kadar da içimden size şunları söylemeyi geçirdim:

Ödenmez asla hakkı annelerin,

Gelin artık kıymetlerini bilin.

“Anne seni çok seviyorum” deyin,

Bundan sonra onları hiç üzmeyin.

Arkadaşınız Talip 🙂