Engellemeler Karşısında Hakka Hizmet Yolu

Engellemeler Karşısında Hakka Hizmet Yolu
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Soru: Günümüzde zanlarla, vehimlerle, algı operasyonlarıyla insanlar karalanmakta ve ciddî bir keşmekeşlik yaşanmaktadır. Bu şartlarda gönüllüler topluluğunun aksiyon felsefesi nasıl olmalıdır?

Cevap: Hakka hizmet yolunda bulunan insanların öncelikle şu realiteyi kabul etmesi gerekir. Dün olduğu gibi bugün de kin, nefret, haset ve çekememezlik gibi kötü hasletlere sahip insanlar, paranoyak ruh hâliyle, kendileri gibi düşünmeyen kesimleri düşman ilân edecek, sürekli sağa sola saldıracak, çıkarlarını koruma adına da çeşit çeşit şenaat ve denaatleri işleyecektir. Fakat adanmış ruhlar, tam bir tevekkül ve teslimiyet içinde sürekli Cenâb-ı Hakk’a sığınmalı, bütün faaliyetlerini O’na (celle celâluhu) bağlı götürmeli, daima Güller Gülü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) müteveccih bulunmalı, her türlü kötülük ve engellemeye rağmen bütün insanlığı kucaklayacak şekilde engin bir vicdanla sarsılmadan hak bildikleri yolda yürümeye devam etmelidirler.

Vâkıa bu yolda siz, bazen vefa umduğunuz kimselerden cefa görebilir, bugüne kadar aynı kaderi paylaştığınız ve beraber yürüdüğünüz kimselerce yalnız bırakılabilir, hiç ummadığınız kişilerce de arkadan hançerlenebilirsiniz. Fakat yine de bu gibi olumsuzluklara takılmadan, hiç yılmadan, bıkmadan, usanmadan, vicdanlarınızda yeni yeni kapılar açarak doğru bildiğiniz yolda yürümeye devam etmelisiniz. Yeni bir kısım dinamikleri değerlendirerek vicdan ufkunuz ve ruh enginliğiniz itibarıyla sürekli çıtayı yükseltmeye çalışmalısınız.

Aldatmayan Rehberler

Hususiyle ciddî bir keşmekeşliğin başını alıp gittiği, hadis kitaplarının “Kitâbü’l-Fiten ve’l-Melâhim” bölümlerinde anlatılan büyük ve korkunç fitnelerin yaşandığı, herc ü merclerin birbirini takip ettiği, aldatmanın mârifet zannedildiği bir dönemde, aldatmayan, yanıltmayan ve çevresine her zaman güven telkin eden rehberlere ihtiyaç vardır. İşte siz, ne sözünüzle, ne hâlinizle ve ne de tavırlarınızla hiç kimseyi aldatmamak suretiyle insanlığa aldatmama dersi vermelisiniz. El âlem sizi elli sene takip etse, nabzınızın atışında ve kalbinizin ritimlerinde aldatmaya matuf tek bir atışa dahi rastlamamalıdır.

Vâkıa günümüzde dünya ve dünyalıklara talip pek çok insan, konumuna göre şu veya bu derecede dünyanın bir yerinden yakalayarak ondan bir şey koparma ve kotarma sevdasına tutulduğu için başkalarına kendinizi doğru anlatmada biraz zorlanacaksınız. Onlar, “Âlemi nasıl bilirsin? Kendin gibi!” fehvasınca sizi de kendileri gibi zannedebilirler. Sizin dünyaya açılmanızın, her yerde okullar ve kültür lokalleri açmanızın, bütün insanlığı sevgiyle kucaklamanızın, farklı farklı kültür ortamlarında neşet etmiş insanları uzlaştırma ve bir araya getirme gayretlerinizin arkasında farklı maksatlar arayabilirler. Kendileri, yaptıkları her işi bir beklentiye bağladıkları için sizin de dünyevî bir kısım beklentiler arkasında koştuğunuzu düşünebilirler. Hatta size yakın duran ve sizin de kendilerine sevgi ve değer atfettiğiniz insanlar arasından bile bu tür vehim ve endişelere kapılan insanlar çıkabilir. Onlar, sizin tavır ve davranışlarınızı kendi duygu ve düşüncelerine göre yorumlayarak bundan farklı mânâlar çıkarabilir, sizi kendileri adına tehdit olarak da algılayabilirler. Fakat siz, bunların hiçbirine aldırmadan her fırsatta Allah rızasından başka bir hedefinizin olmadığını anlatmalı, tavır ve davranışlarınızla da bunu ortaya koymalısınız.

Niyette İstikamet

Dünyanın farklı yerlerindeki açılımlarıyla bir sevgi dünyası oluşturmak için insanları uzlaştırma faaliyetlerinde bulunan, bununla da Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı düşünen insanların, dünyevî bir beklentilerinin olması düşünülemez. İşte rıza-i ilâhîye kilitlenmiş ve dünyanın çehresini değiştirmeye azm u ikdam etmiş bu karasevdalılar, sevgi ve barış plânlarını tam olarak gerçekleştirmeye güçleri yetmese bile, niyetlerinin kahramanı olacak ve onun mükâfatını alacaklardır. Zira bir hadis-i şerifte de Nebiler Sultanı’nın (sallallâhu aleyhi ve sellem) ifade buyurduğu üzere, “Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur.” (Buhârî, bed’ü’l-vahy 1, îmân 41; Müslim, imâret 155) Dolayısıyla insana fayda sağlayacak asıl faktör, niyetindeki istikamettir. Bir insanın, niyeti ve vicdan enginliği ne ise Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin dönüşü de ona göre olacaktır.

Meselâ siz, -Allah’ın izni ve inâyetiyle- bütün dünyayı huzura kavuşturma niyetiyle yola çıkarsınız. İmkânlar elverdiği nisbette gidebildiğiniz beldelerde uygun ortam oluştukça yürüdüğünüz yolda ahesterevlik etmez, bilâkis hızınızı daha da arttırırsınız. Fakat öyle bir zaman gelir ki yürüdüğünüz yolda bir kısım engeller önünüze çıkar ve katetmeyi hedeflediğiniz yolun ancak onda birine ulaşırsınız. Bu durumda sizin niyetiniz onda on olduğu için, Allah’ın mükâfatı da o niyetinize göre olacaktır.

Fakat böyle güzel bir âkıbete mazhar olabilmek için hak yolunda hedeflediğiniz işi gerçekleştirmede öyle samimî ve içten olmalısınız ki, “Acaba bir gün gelir de yaptığımız işler karşılığında bize de küçük çapta bir idarecilik düşer mi?” gibi düşünceler aklınızın köşesinden dahi geçmemelidir. Bilâkis aklınıza bu tür mülâhazalar geldiğinde bunları şeytanî birer dürtü saymalı ve hemen onlardan uzaklaşmalısınız.

Bu demek değildir ki bazı kimseler hak ettikleri ve lâyık oldukları bazı makamları ihraz etmesinler. Elbette belirli makamlara liyakat kazanan insanların kimisi müdür, kimisi amir, kimisi müşavir, kimisi müsteşar, kimisi vekil, kimisi de bakan olacaktır. Fakat kendilerini insanlığın huzur soluklaması için hizmet etmeye adamış olan ve rıza-i ilâhîden başka bir şey düşünmeyen insanlar dünyalık adına dünyevî hiçbir makama talip olmamalıdır. Hatta bakanlık, başbakanlık gibi imkânlar onların ayaklarının dibine kadar geldiğinde hemen kabul etme gibi bir aceleciliğe girmemeli, böyle bir teklifin mefkûrelerine hizmet etme adına bir yararının olup olmayacağını düşünmeli ve kararlarını buna göre vermelidirler. Yoksa Hak rızasını elde etmek için çıktıkları yolda rıza-i ilâhî mülâhazalarını kirletmiş, muhataplarının gönlünde oluşabilecek tesirleri kendi elleriyle kırmış, insanlar nezdindeki güven ve kredilerini de kaybetmiş olurlar.

Bana göre yüce bir mefkûreye dilbeste olmuş insanların, değil bu tür idarî makam ve mansıplara talip olma, topyekûn dünyanın fethini gerçekleştirmeyi istemeleri bile, bulundukları makamdan geriye birkaç adım atma demektir. Evet, bir insanın ebedî hayatını kurtarma gibi yüce bir mefkûre yanında dünya fatihliği bile deryada damla kalır. Bu itibarla günümüzün mefkûre muhacirleri, hak ve hakikat sevgisinin gönüllerde neşv ü nema bulmasını, ahlâk ve faziletin ruhlarda çimlenmesini, insanların birbiriyle sarmaş-dolaş olmasını hayatlarının en büyük gayesi bilmeli ve ömürlerini -santimini zâyi etmeksizin- bu yüce gayeye göre dizayn etmelidirler.