Hangi Parti?…

Hangi Parti?…
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Soru: Muhterem Efendim,
siyasetten uzak kalmadaki ısrarınızın sebebini lütfeder
misiniz?

Cevap: Aslında, siyaset bugünü
yarınla, yarını da öbür günle bir arada düşünmek
ve halkın hoşnutluğunu Hakk’ın rızasıyla beraber
mütâlaa etmek gibi geniş perspektifli bir idare
sanatıdır. Fakat, günümüzde siyaset sadece parti,
propaganda, seçim ve iktidar mücadelesi şeklinde
anlaşılmaktadır.

Servet, şöhret, güç ve kuvvetle elde edilen hakimiyet
gelip geçicidir; bâki olan, hak ve adaletin hakimiyetidir.
Onun içindir ki, en büyük siyaset, hak ve adalet
taraftarlığında aranmalıdır. Heyhât; dünyanın pekçok
ülkesine baktığımızda, nerede adalet ve hak düşüncesiyle
bütünleşen siyaset; nerede çoğu yalan ve tezvirden
ibaret olan sokak şarlatanlıkları..!

Maalesef, günümüzde insanların büyük bir bölümü,
günlük politika oyunlarını, kitlelerin aldatılıp
iğfal edilmesini, iktidar ve menfaat mücadelelerini
ve bu uğurda bütün gayr-ı meşrûların meşrû gösterilmesini
siyaset telâkki etmektedir. Bu yanlış yorum ve telakkiden
dolayı, kalbî hayatım, düşünce istikametim ve Hak’la
münasebetim adına her türlü siyâsî hareketten uzak
kaldım ve bundan sonra da uzak kalmayı zarûri görmekteyim.

Soru: Amerika’ya gelmeden önceki birkaç
sene içinde farklı siyasî anlayıştan insanlarla
bir araya geldiğiniz, görüşüp konuştuğunuz medyaya
yansımıştı. Bu görüşmeleri siyaset dışı olarak mı
değerlendiriyorsunuz?

Cevap: Ben düz bir vatandaşım
ve bir vatandaş olarak herkesle görüşme hakkım olduğunu
zannediyorum. Siyasilerle görüşmelerimde onların
bazı siyasi mülahazaları olabilir. Fakat, şimdiye
kadar benim hiçbir siyasi mülahazam olmadı. Zaten
görüşme teklifleri hep muhataplarımdan gelmiş ve
ben de bunu memleket meselelerini anlatmak için
bir fırsat kabul etmiştim. Mesela; bir Terör Kanunu
mevzuu olduğu zaman, hem parlamanterlerle, hem de
Başbakan ile görüşmüşümdür. Milletimizi yeniden
akrebin kıskacına çekme meselesi olunca, içimde
ürperti hasıl olmuş, ben de endişelerimi devlet
büyüklerine anlatmışımdır. Görüştüğüm her insana
da “keşke en sağdakinden en soldakine kadar bütün
partiler, memleket meseleleri üzerinde anlaşabilseler,
milli meselelerde zıtlaşmaya gitmeseler” demişimdir
ve bu şekilde fikir alışverişinde bulunmamın da
çok normal olduğunu düşünüyorum.

Hükümet, adalet ve asayiş demektir. Bunların bulunmadığı
bir yerde hükümetin varlığından söz edilemez. Hükümet
bir değirmene benzetilecek olursa, çıkardığı un,
nizam, huzur ve emniyettir. Bunları çıkarmayan bir
değirmen ise, kuru bir gürültüden ibarettir ve hep
hava öğütür. İşte, adalet ve asayişin yara aldığını/alabileceğini
zannettiğim hususlarda milletimizin yararına olacak
bazı tedbirler alınmasını tavsiye ettiğim zamanlar
olmuştur.

Görüşmelerde hep günlük siyasetten uzak, umumi
ve kalıcı mevzuları dile getirmeye çalışmışımdır.
Mesela, bir defasında şunları söylediğimi hatırlıyorum:
“Bir hükümetin milletine “Benim milletim”
demesinden ziyade, bir milletin başındaki hükümete
“Benim hükümetim” demesi daha önemlidir
ve zannımca her zaman aranan da işte budur. Aksine
millet, başındaki hükümeti bünyesine musallat olmuş
tırtıl silsilesi görüyorsa, o bünye ile o baş, çoktan
birbirinden kopmuş demektir.

Halkın kalbinde devlete saygı, hükümete hürmet,
memurun şiddetiyle değil, devleti idare edenlerin
tavır ve davranışlarındaki ciddiyet, iş ve hizmetlerindeki
samimiyetle kazanılmaya çalışılmalıdır. Şimdiye
kadar, ne zalim memurların istibdadıyla, ne de kitlelerin
iğfaliyle hiç kimse hiçbir yere varamamıştır.

İrfan ve asaletten mahrum, devlet işlerinden de
anlamayan nasipsizler, şayet yanlışlıkla birer vazife
başına getirilmişlerse, hükümetin gücünü kullanmaktan,
onun iktidarını istismar etmekten, her yerde kendi
çıkarlarını aramaktan ve despot birer kral gibi
hüküm sürmekten geri kalmayacaklardır. Böylelerinin
iktidarda olduğu bir ülkede sadece zalimlerin “hay-huy”u
ve mazlumların iniltisi duyulacaktır ki, bu şeâmetli
seslerin yükseldiği hemen her yerde Âd ve Semûd’un
âkıbeti kaçınılmaz olagelmiştir.”

Evet, bir hükümet, milletinin yalnız iş, hareket
ve davranışlarını değil, düşünce ve anlayışını da
tanzime çalışmalıdır. Böyle bir tanzimde en önemli
esas ise, düşünce birliği, his birliği, tâlim ve
terbiye (öğretim ve eğitim) birliğidir. Bir milleti
meydana getiren fertler, ayrı kültür, ayrı düşüncelerle
besleniyor, birbirleriyle zıtlaşıyor ve birbirlerine
karşı farklı anlayışların kavgasını veriyorlarsa,
o milletin kendi kendini yeyip bitirmesi mukadderdir.
Ben milletimizin bir ferdi olarak onun böyle bir
akıbete uğramaması için doğru bildiğim hususları
her fırsatta söylemeye çalıştım.

Soru: Zat-ı âlinizin o görüşmelerini “pazarlık”
olarak anlayanlar ve bazı partileri desteklediğinizi
iddia edenler olmuştu. Herhangi bir partiyi desteklediğiniz
oldu mu?

Cevap: Maalesef, bugün de o türden
asılsız iddialarda bulunanlar oluyor. Fikirleri
siyasetle bulanmış ve her şeyi dünyevî çıkarlar
ve siyasî maksatlarla açıklama eğilimindeki bazıları
anlayamasa veya anlamamakta diretse de, Kur’an-ı
Kerim, Peygamber Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyesi
ve Selef-i Salihin’in safiyane içtihadlarından çıkardığım
dinime ve milletime hizmet çizgimde siyasetin ve
dünyevî ücretlerin en ufak bir yeri olmadığına hayatım
şahittir. Adımı dünden bugüne bazı partilerle birlikte
ananlar olmuşsa da, bütün bunlar, bir kasda dayanmıyorsa,
mutlaka bir yanlış değerlendirme ve yanlış bilgiden
kaynaklanmaktadır.
Hizmet felsefem gereği,
her türlü iç bölünme ve anarşiye, din, medeniyet
ve demokrasi gibi sahalardaki inhisarcılığa, onları
memleket içinde menfî kullanmaya ve insanımız arasında
bölünmelere vesile kılmaya karşı olduğum ve daima
devletin, ülke bütünlüğünün ve memleket içinde istikrarın
yanında bulunduğum herkesin malûmudur.
Fakat, bir zaman Adalet Partisi’ni, bilâhare Anavatan
Partisi’ni, daha sonra Doğru Yol Partisi’ni ve önceki
seçimde de DSP’yi desteklediğim gibi bir vehme kapılanlar
veya böyle bir vehim üretmekte kendileri açısından
yarar görenler olmuştur.

Şu ana kadar sayın Başbakan dahil, hiç ama hiç
kimseyle siyasî maksatlı görüşmem ve -kullanılması
ve bir kelime olarak anılması bile rahatsızlık verici-
herhangi bir pazarlığım olmamıştır, olması mümkün
değildir ve ileride de olmayacaktır. Ben, şu kadar
milletvekili koltuğuna değil, Kur’an-ı Kerim’de,
her mü’minin arzusu olan Cennet dahil, her şeyden
daha büyük ve daha değerli olduğu ilan edilen Allah’ın
rızasına talibim. Şu ana kadar hiçbir partiye doğrudan
veya dolaylı, yazılı veya sözlü en küçük bir destek
vermediğim gibi, bu konuda ve herhangi bir parti
ya da adayın seçim çalışmaları veya seçimde desteklenmesi
hususunda en yakınlarıma bile herhangi bir ihsasta
bulunmuş değilim.

Soru: Merhum Turgut Özal’ı ve en son da
sayın Bülent Ecevit’i desteklediğiniz iddia edilmişti.
Onların dindar kesimden de oy almalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cevap: Bir insanı takdir etmek ve ona saygı duymakla
onun siyasi destekçisi olmak farklı farklı şeylerdir.
Merhum Turgut Bey takdir ettiğim ve saygı duyduğum
bir insandı. Fakat, benim ona oy verilmesi için
tavsiyelerde bulunduğum iddiası doğru değildir.
Bu meseledeki sır milletimizin vefasında ve basiretinde
gizlidir. Turgut Bey, hayatı boyunca yüksek gayeler
arkasında koşmuş, hep ufuklu yaşamıştı. Büyük bir
düşünce ve devlet adamıydı. Eğitim adına yapılagelen
hayırlı faaliyetlerin de sürekli destekçisi olmuştu.
Onu bu şekilde tanıyan halkımız da bir vefa duygusuyla
ona destek çıkmıştı.
Sayın Bülent Bey’e oy verilmesi hususunda da kat’iyen
bir tavsiye ve teşvikte bulunmadım. Zaten, sayın
Ecevit’in böyle bir talep ve beklentisi olmadı.

Münasebetlerinde oy almayı hedef edinmedi. Bülent
Bey dürüstlüğün sembolü oldu. Dün farklı bugün farklı
konuşmadı. Solu, Türkiye gerçeklerine göre yeniden
şekillendirdi; “din”iyle “ulusal
değerleri”yle barışık bir sol kültür oluşturmaya
çalıştı. Onun içindir ki, her dindarı mürteci görmedi.
Solun, samimi dindarlarla barışık olabileceğini
gösterdi. Basiretli Türk halkı da, dürüst ve tutarlı
tavrının karşılığı olarak onu destekledi. O, kendisine
yöneltilen bütün tenkitlere rağmen, özellikle yurtdışındaki
kültür elçilerimiz olan fedakar öğretmenlere ve
eğitim faliyetlerine sahip çıkarak halkın gönlüne
taht kurdu. Zannediyorum, seçimlerden sonra ayrılacak
olmasaydı bu halk yine onu desteklerdi.

Milletimiz samimi gayretleri hiçbir zaman karşılıksız
bırakmadı. Kim vefalı ve hasbi davranmışsa halk
da ona karşı aynı vefa ve samimiyetle muamelede
bulundu.

Soru: Efendim, son haftalarda medyada
“Fethullah Gülen Cemaati falan partilere oy
verecek” şeklinde haberler çıktı. Sizi sevenler
oylarını hangi partiye verecek?

Cevap: Evvelâ, daha öncede defaatle
söylediğim gibi; “Fethullahçı” şeklindeki
ifadelerden tiksinti duyuyorum. “-cı”,
“-cu” türü sözlerden hiç hoşlanmıyorum.
“Cemaat lideri” gibi yakıştırmalardan
küfür işitmiş gibi rahatsız oluyorum. Sadece müşevviki
olduğum eğitim faaliyetlerine gönül vermiş insanları
“cemaat” şeklinde değerlendirmenin de yanlış olacağını
düşünüyorum. Sevgi, diyalog, hoşgörü, barış ve karşılıklı
anlayış esaslarına dayanıp eğitim seferberliğine
çıkan samimi insanların faaliyetlerini “Gönüllüler
Hareketi” şeklinde ifadelendirmenin doğru olacağını
zannediyorum.

Saniyen, Fakiri tanıyan insanların, benden ferdin
hür iradesiyle vereceği kararları etkileyen siyasi
telkinlerde bulunacağımı ve bir başkasına “oyunu
şu partiye vermelisin” demek gibi bir nezaketsizliğin
içerisine gireceğimi bekleyeceklerine inanmıyorum.
Başkaları parti kurabilir ya da bir partiyi destekleyebilir.
Bu, o insanların kendi hizmet anlayışlarıdır. Onları
da kınamaz ve yadırgamayız. Fakat, kendilerini baştan
beri siyasetin dışında tutan ve farklı bir çizgide
insanlığın hizmetine adanmış ruhların, değil bir
partiyi desteklemeleri, dünya sultanlığı bir altın
tepside sunulsa; “Yanlış anlaşılırız, sevgi
kahramanlarıyla ümide kapılanlara inklisar-ı hayal
yaşatırız. Demek ki bunlar da makam-mansıp sevdasına
tutulmuş; meğer bunca gayret iktidar içinmiş; şimdiye
kadarki sevgi ve hoşgörü mesajları yalanmış dedirtiriz.”
diyerek o altın tepsiyi de yere çalmaları gerekir.

Biz bütün partilere “eşit yakınlıktayız.” Daha
önce de ifade ettiğim gibi, “eşit uzaklıkta”
demiyorum; “eşit yakınlıkta”yız; çünkü
her partinin müntesipleri, sempatizanları bizim
insanımızdır. İnsanların partileri, siyasi anlayışları
bizim onlarla dost olmamıza mani değildir.

Herkesi kucaklayanlar, muhabbet fedailiğine soyunanlar
geçici politik çıkarlar için kimseyi dışlamaz, kimseyi
siyasi anlayışına ve partisine mahkum etmez. Kim
ne yakıştırırsa yakıştırsın, kim hangi vehim, beklenti
ve suizanlarını seslendirirse seslendirsin onların
çizgisi bellidir: Onlar ne herhangi bir partiyi
destekleyip diğerlerini bir kenara iter ve ne de
bir şartlanmışlık ve önkabulle herhangi bir partiye
karşı cephe alır.

Evet, bugüne değin sözlerimde ve yayınlanmış eserlerimde
partilerüstü (bu ifadeyi bir fazilet göstergesi
olarak kullanmıyorum) konumumuza gölge düşürecek
herhangi bir ifade vaki değildir. Esas itibariyle
memleketimizin kargaşa ve kavgalardan dolayı ağır
zarara uğrayacağını düşünen bir insan olarak toplumda
her meseleye diyalog, uzlaşma ve hoşgörü ortamı
içinde çare aranması gereğine inanıyorum. Buna karşılık
çatışmalardan medet uman ya da gündelik siyasi çıkarlarını
ön planda tutan bazı çevreler, beni de siyasi çekişmelerin
tarafı haline getirmek istemektedirler. Ancak bugüne
kadar olduğu gibi bundan sonra da benim herhangi
bir biçimde politik tartışmalara katılmam sözkonusu
dahi değildir.

Bu vesile ile bir kez daha ifade etmeliyim ki;
bütün vatandaşlarımızın kendi serbest tercihleri
yönünde demokratik anayasal haklarını kullanmaları
tavsiyesi dışında; herhangi bir partinin desteklenmesi
ya da engellenmesi gibi bir düşünce ve davranış
içinde değilim ve bundan sonra da asla olmayacağım.
Ben milletimizin basiret ve firasetine güveniyor,
onların partilerüstü düşüneceğini, herhangi bir
partiden ziyade millet ve memleket menfaatlerini
öne çıkaracaklarını ümit ediyorum. Kaynağı kim olursa
olsun, bu kanaat ve beyanım dışındaki her tür iddianın
gerçekten uzak bir yakıştırma, vehim ve suizan olduğunun
bilinmesini istiyorum.