Allah’ı Çokça Anmak

Allah’ı Çokça Anmak
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Farklılık ortaya koymaya çalışmalar hep şeytandandır.
Kendini farklı düşünme, kıdem farklılığına girme, gelecek
adına pay sahibi olma arzusu.. bunların hepsi şeytanî
tuzaklardır. “Hele bana bir fırsat verilse, bak ben
nasıl konuşurum. Kalemimi nasıl konuştururum..” bu mülahazalar
insanı Odetta’nın akıbetine sürükler. Ruhunun taşlaşacağı
bir son onu bekler. En büyük belalardan birisi insanın
kendini farklı görmesidir. İnsanlığın başına büyük felaketler
bundan dolayı gelmedi mi? Kendini üstün soy, ari ırk
sayanlar dünya savaşlarına sebebiyet verdiler.
“Kul peygamber ol”; Allah’ın Nebi’sine telkini budur.
Bütün insanlığı Cennet’e götürecek bir yol bulsam, yine
ben farklı bir insan değilim; kabul buyururlarsa “insanlar
içinden bir insanım” mülahazasını hep taşımamız lazım.
Asr-ı saadette habeşî ile kureyşî arasında hiçbir fark
yoktu. Ama bugün maalesef biraz mürekkep yalayanlar
farklılık sendromundan kurtulamıyorlar. Sanki mürekkepte
bir virüs var, ondan virüs kapıyorlar.

***

Allah’ı Çokça Anmak

İnsanlar Allah’ı daha çok zikretmelidir. Tecelliyat-ı
ilahiyenin binini birden bir anda duysan bile, milyonunu
bir anda duyabilme ve tırnağının ucundan bütün hücrelerine
kadar bunu hissedebilme cehdi olmalıdır. Allah bizleri
şekilcilikten, görüntüden, suretten halâs eylesin ve
mana-yı hakikiye ulaştırsın. Ama maalesef Cenabı Hakk’ın
bu kadar lütufları karşısında bizler hala daha suretle
uğraşıyoruz, şekilde kalıyoruz. Bir “La ilahe illallah”
derken, çok arzu ediyorum ki: O anda Cenab-ı Hakk’ın
bütün isimlerini, bütün tecellilerini bir anda duyabileyim,
bir anda onlarla dolayım. Cenab-ı Hakk’ı anarken kendimize
göre değil, O’nun büyüklüğüne, enginliğine göre anmak
için insan kendini zorlamalı. Otuz sene-kırk sene demeden
ısrarlı olmalı. Kendi darlığımızla değil, o tecelli-yi
ilahiyi kendi enginliği içinde anlamalıyız.

***

Hasta Ruhlar

Bir insan devamlı kendini anlatma, kendini beğendirme
lüzumunu duyuyorsa, o Allah’ın hasis bir kulu demektir.
Her fırsatı kendisi için değerlendirmeye kalkanlar,
hem aklen, hem ruhen, hem de itikadî açıdan noksan ve
marazlı zavallılardır. Millet sana teveccüh ediyorsa,
sana bir alaka gösteriyorsa bu krediyi ancak dinin için,
Allah’ın ismini yüceltmek için kullanabilirsin.

***

Yorgunluk

Biz aslında kulluktan yana bir yorgunluk yaşıyoruz.
Hepimiz yorgun asker gibiyiz, adeta ibadetlerden yorulmuşuz.
Bir bıkkınlık var. Müslümanlığa çok avamca bakıyoruz.
Kalblerimizde onu çok daraltıyor, sığlaştırıyoruz. Bütün
Ramazan boyunca ekranlarda bir şeyler konuşuldu, din
anlatıldı ama hiçbirisi yeni müslüman olmuş bir zenci
kadının konuştuğu kadar anlamlı konuşmadı. O ne güzel
şuur, meseleleri ne güzel kavrama… Biz ülfetin zebunu
olmuşuz. Değerler gözümüzde renk atmış, matlaşmış, bizde
heyecan uyarmıyor. İbadetleri şeker-şerbet yudumlar
gibi eda edemiyoruz. Nedir bu mekr-i ilahi bilemiyorum?
Neden duyamıyoruz? Neden heyecan yok? Her namazda cemaattan
bir-iki insanın içi geçse bu konsantrasyon ruhlarda
çok şey ifade edebilir. Ama neden olmuyor, bilemiyorum?

***

Neden Heyecan Yok?

Okuduğumuz Kur’an-ı Kerim ve yaptığımız evrad u ezkarın
şuursuzca yapılması matlup değilse de, böyle yapılırsa
da bir kısım duygularımıza hitap eder ve bu itibarla
istifade etmiş oluruz. Ümit ederiz ki; tıpkı yağmur
taneleri gibi, toprağın bağrındaki tohumların uyarılmasına
vesile olur. Insana düşen daha derince istifade edebilmesidir.
Daha derin mülahazalara açılabilmek için de insanın
kendini biraz zorlaması lazımdır. Her kelimeyi, her
ifadeyi bir idrak ve şuur içinde kalbin derinliklerine
bir cehd ile indirmek gerekir. Şuurluca duyabilme, biri
bin yapar. Şuurluca okuyamıyorum diyerek terk etmek
de hata olur.
Her zaman aynı yüksek ruh halini yaşayamama, kabz halinden
kaynaklanıyor olabilir. Aslında bu durum da müsbet yolda
değerlendirilebilir. Zira kabz hali, basta açılmanın
yoludur. Kabz, bast kapısının tokmağıdır.

***

Biz Yumurtanın İçindeki Civciv
Gibiyiz

Bu alemdeki durumumuz aynen yumurta içindeki civcivin
hali gibi. Yumurtanın içindeki civcive “Dışarıda bir
dünya var” deseniz o inanmaz, “Hadi be sende!” der.
Biz de onun gibi ahireti hesap edemiyoruz. İnsan bir
bilebilse, “Bir ömür boyu dişimi sıkıp keşke daha fazlasına
katlansaydım” diyecek; ama iş işten geçmiş olacak. Burada
her bir gayret, orada inkişafa vesile olur. Zaten insan
burada meşru daire ile iktifa etse bir mahrumiyet yaşamış
olmaz. Herkes bulunduğu konumun hakkını vermeye çalışmalı.
Bütün mesele bu…

***

Eşyanın Perde Arkası

Sofistler diyor ki: “Dış dünya bizim gördüğümüz şekilde
değildir. Bizim gördüğümüzü sandığımız şeyler zihinlerimizdeki
algılardan ibarettir.” Tasavvufî manâda eşyanın perde
arkası dediğimiz şey bundan farklıdır. Bizde “Hakâiku’l-eşya
sabitetün-eşyanın hakikatı, varlığı sabittir.” bir prensiptir.
Bunun ötesinde mesela sizden şu ağacın bir resmini istesem
gördüğünüz şeyi tasvir edersiniz. Ancak ağaç ondan ibaret
değildir. Ağacın bir de görülmeyen portresi vardır ki
o da ekosistemdeki yeri, oksijen-karbondioksit alış-verişi,
fotosentez faaliyetleri vs… Onun için bir biyolog ağaçta
herkesin gördüğünden daha derince, farklı şeyler görür.
Çünkü onun bu konuda farklı ihtisası vardır. Aynen bunun
gibi bazı konularda derinleşmiş olanlar eşya ve hadiselerin
çehrelerinde onun perde arkasını müşahede edebilirler.
Mesela; bir ağaca bakar, onda Allah’ın isim ve sıfatlarının
ayan-beyan tecelli ettiğini görürler.
Eşyanın çehresinde görülen şeyler objektif de değildir.
Yani herkes aynı şeyi görmez. Mesela; yukarıda arzedilen
misalde, bir ağaçta biyolog farklı şeyi görür, fizikçi
farklı şeyi görür, marangoz daha farklı bir şeyi… Ayrıca
bunlar kendi içlerinde de derinliklerine göre farklı
sınıflara ayrılırlar. Bu durum, görülen şeyin yanlışlığını
veya tutarsızlığını göstermez. Bakanların farklılığı
böyle bir farklılığa sebebiyet verir.

***