330. Nağme: Her Söylenene İnanma, Her Duyduğunu Yayma!..

330. Nağme: Her Söylenene İnanma, Her Duyduğunu Yayma!..

Sevgili arkadaşlar,

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, Bamteli çekimi de yaptığımız evvelki günkü sohbetine Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in “Kişinin her duyduğunu söylemesi (başkalarına iletmesi), ona günah olarak yeter.” hadis-i şerifini hatırlatarak başladı.

Bazen bir paragrafta ifade edilen, bir cümle içinde söylenip yazılan her şey doğru olsa da bir kelimeyi takdim veya tehir etmenin (öne alma veya geriye bırakmanın) ya da aradan çıkartmanın büyük gailelere sebebiyet verebileceğini ve fitne unsuru olabileceğini belirten Hocamız, bundan dolayı “bir meselenin açık seçik olarak ortaya çıkartılması ve inceden inceye değerlendirilip iyi anlaşılması”nın çok önemli olduğunu ve özellikle ahlak kitaplarında yer alan bu hususa “tebyîn” denildiğini vurguladı.

Bilhassa önyargıların ve çarpıtmaların yaygınlaştığı zamanımızda bir sözün mana ve muhtevasını iyi anlamaya çalışmak lazım geldiğine ve aynı zamanda onu kimin naklettiğini de göz önünde bulundurmak gerektiğine dikkat çeken Hocaefendi, şu ayet-i kerime üzerinde durdu:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ فَتَبَيَّنُوا أَنْ تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ

“Ey iman edenler, herhangi bir fâsık size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın. Yoksa, gerçeği bilmeyerek, birtakım kimselere karşı fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurât Sûresi, 49/6)

Aslında önemli hayırlara vesile yapılabilecek olan televizyon, radyo, gazete ve İnternet gibi unsurların bugün çoğunlukla şerde kullanıldığına, korkunç tahribatlara vasıta yapıldığına ve bu tahribatlar fasit dairesi içinde insanların sürekli bir gerilim yaşadıklarına değinen Hocamız, “Gerilmiş insanlarda denge olamaz; onlar dengeli düşünemezler, dengeli konuşamazlar, dengeli karar veremezler. Çünkü dengeli olmada teemmüle, düşünmeye ihtiyaç vardır.” dedi.

Maalesef günümüzde insanların çok rahatlıkla su-i zanna, gıybete ve hatta iftiraya girdiklerini, işittikleri her sözü gerçek kabul edip hemen hükümler verdiklerini ve vehimlere dayalı çirkin yargılarını değişik yollarla yayarak hem kendilerinin hem de başkalarının ufuklarını kararttıklarını ifade eden muhterem Hocaefendi, şu ayet-i kerimenin verdiği mesajlara dikkat çekti:

وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً

“Bilmediğin şeyin peşine düşme (takılma)! Çünkü kulak, göz, kalb gibi azaların hepsi de işlediklerinden mesuldür.” (İsra Sûresi, 17/36)

Bu ayet-i kerimenin her şeyden önce şüphe, tecessüs ve su-i zandan kaçınmayı ve kesin bilgiye dayanmayan yargılarla insanları suçlamamayı emrettiğini; şahısların gizli hallerini araştırmayı ve su-i zanna dayanarak onlar hakkında hüküm vermeyi yasakladığını belirten kıymetli Hocamız, yeterli araştırma yapılmadan sadece söylentilere göre hiç kimse aleyhinde olunamayacağını; yalnızca tahmin ve varsayıma dayanan bilgi kırıntılarının mutlak doğru olarak kabul edilemeyeceğini dile getirdi.

Hazreti Sâdık u Masdûk Efendimiz’in, “Hüsn-ü zan, ibadetin en güzelidir; kişinin kulluğunun güzelliğindendir.” buyurduğunu; hâlis niyetli, müsbet düşünceli ve güzel görüşlü olmayı İslam’ı hazmetmenin, onda derinleşmenin ve Allah tarafından görülüyor olma mülahazasına bağlı yaşama enginliğinin bir alâmeti saydığını vurgulayan Hocaefendi, bir kere daha Üstad hazretlerinin ortaya koyduğu “hüsn-ü zan, adem-i itimat” prensibinin keyfiyetini açıkladı.

Muhterem Hocamız, sohbetin sonunda şu sözlerin hatırlattığı hakikatleri dillendirdi:

“Bul erbabını danış akıl, dinlemek ferasettir,
Zaman âhir oldu, zuhur eden alamettir,
Heva-yı nefsine uyma; sabrın sonu selamettir,
Ne aldandın be hey gâfil, bu can sana emanettir.”

Bu çok yeni ve pek latif sohbeti 19:12 dakikalık ses ve görüntü dosyaları halinde sunuyoruz.

Dualarınız recâsıyla…