İlk Günlerdeki Kardeşliğin Kâtilleri

İlk Günlerdeki Kardeşliğin Kâtilleri

Soru: İman hakikatleri ile ilk tanıştığı günlerde, aşk u heyecanla vazifelerini yerine getiren ve örnek bir kardeşlik sergileyen insanların zamanla birbirleriyle uğraşmaktan hizmete vakit bulamayacak hâle geldikleri görülüyor. Beraber bulunduğumuz kimselerle iyi geçinebilme telaşından sıyrılıp “Hey gidi günler!..” diye tarif edilen dönemdeki uhuvvet çizgisini bir kere daha yakalayabilmemiz hangi hususlara bağlıdır?

-Mazinin güzelliklerini yad ederken günümüzü bütün bütün karalamamalı ve bugünkü nimetleri görmezlikten gelmemeliyiz. (02.00)

-Oluklar çift; birinden nur akıyor, diğerinden kir. Bugün nur akıtan olukların debisi her gün artarken, şeytanın kirli kanalları da necaset pompalamaya devam ediyor. (02.50)

-Hakiki bir mü’minin kendi hakkındaki takdirler, medihler, alkışlar ve hatta şahsını anlatan kitaplarla alakalı mülahazaları nasıl olmalıdır? (07.15)

-“Hey gidi günler!..”de her şey orijinaldi… (08.30)

-Hocaefendi’nin dinlediği ilk Risale dersi.. ve ders yapan insanın samimiyeti… (10.53)

-Huzurda insibağ vardır. Cenâb-ı Allah’ın huzurundan Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in huzuruna, ondan da hak dostlarının meclislerine kadar her huzurun belli ölçüde ve seviyesine göre bir ruhanî boya çalması söz konusudur. (14.10)

-Maalesef, o günkü orijinallik, ülfete, laubaliliğe, meseleleri her zaman sohbet-i Canan’a getirmemeye ve Kur’an hakikatlerini müzakere usulüyle daha derince okumamaya kurban gitmiştir. (16.47)

-Eskiden arkadaş ve dost dairesi dardı; herkes birbirini görüp gözetebiliyor ve kontrol edebiliyordu. Fakat, dairenin genişlemesi nisbetinde, arkadaşlarını yakın takibe alıp onların dertleriyle ilgilenecek kıvam insanları yetiştirmek mümkün olmadı. (18.20)

-Kıvam insanı olmanın esasları nelerdir? (19.33)

-Kardeşlik, vifak ve ittifak dünyevî ve uhrevî hangi semereleri netice verir; Allah’ın maiyyetinin şartı nedir? (21.12)

-Günümüzde çok çeşitli husumet ve kavga sebepleri olduğundan milletin her ferdine  “Te’lif-i beyn” vazifesi de düşmektedir. Te’lif-i beyn, ara bulma, barıştırma, uzlaştırma ve husumeti defetme demektir. Belki, ister özel isterse de resmi her müessesede bir te’lif-i beyn birimi olmalı ve bu heyet herkesi çok yakından takip ederek kırgınlıkların, dargınlıkların ve birbirinden uzaklaşmaların önünü almalıdır. (23.53)

-Bir anlık öfkeden dolayı arkadaşlarına darılan ve başka bir eve çıkmak üzere ayrılan üç talebe… (25.57)

-Kardeşliğin mayası ihlastır. İhlaslı insanlar hır gür çıkarmazlar. Uhuvvetin en azılı kâtili ise, her hesabın nefse göre yapılmasıdır. (30.52)

-Hizmetlerini kirletenler VALLAHİ TOKAT YERLER, BİLLAHİ TOKAT YERLER, TALLAHİ TOKAT YERLER.. burada yemezlerse, ötede bütün tokatlar teraküm ederek cehennem suretinde yüzlerine vurulur. (35.23)