Bamteli: YANGIN

Bamteli: YANGIN

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, haftanın Bamteli sohbetinde şunları söyledi:

  Duygu yetimi, ufuk yetimi, tahkîk yetimi bir nesil!..

Topyekûn İslam dünyasındaki her şeyi kasıp kavuran korkunç yangın karşısında duyarsızlığa vererek yadırgıyorum, en küçük tebessümü bile. Ye’se düşmeme ve ümitsizlik içinde çırpınmama, ayrı bir mesele; karşıda içinde “iman”ın yandığı, “İslam”ın yandığı, “Kur’an”ın yandığı yangını görme ve onun ızdırabını vicdanında duyma, bu da ayrı bir mesele…

Çok şey kaybettiğimiz gibi, biz, “duygu derinliği”ni de kaybettik; “his derinliği”ni kaybettik ve ufuksuzluğa maruz kaldık. Ufuk yetimiyiz, hakikat/tahkîki iman yetimiyiz; taklidin, şeklin, suretin mağdurlarıyız. Neş’et ettiğimiz muhitin bize empoze ettiği Müslümanlık telakkisi ne ise, o yarım yamalak, aksak, topal Müslümanlıkla işi götürmeye çalışıyoruz.

Sadece serkârları kınama, “Onlar Müslümanlığın mübarek çehresini kirlettiler!” deme, yeterli değil. Yapılan güzel şeyleri Allah’tan bilmeliyiz; bunun yanı sıra, yapmamız gerekli olan çok şey vardı ama biz onları yapamadık, bu da bir gerçek. Allah dininin delisi, onu ikame etme adına delisi olamadık.

  “Bir insana dininden dolayı ‘deli’ denmiyorsa, o, imanda kemâle ermiş sayılmaz!”

Hasan Basrî hazretlerinin ifadesiyle “Siz, sahabeyi görseydiniz, ‘Bunlar deli!’ derdiniz.” Çünkü onların bütün dünya ve mâfîhâ’yı ellerinin tersiyle itip i’lâ-yı kelimetullah’a kilitlenecek kadar konsantrasyonları sağlamdı. “Onlar da sizi görselerdi, ‘Bunlar inanmamışlar!’ derlerdi.” Tâbiûn asrında yaşamış, dualara dâhil edilmiş Hak dostu böyle diyor.

Tâbiûn asrı da Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından tebcil buyrulmuş: خَيْرُ الْقُرُونِ قَرْنِي أَنَا الَّذِي فِيهِ، ثُمَّ الَّذِي يَلُونَهُمْÇağların en hayırlısı, Benim içinde bulunduğum çağ, sahabi çağı; sonra onları takip edenlerin (tâbiûn) çağıdır.” Tâbiûn çağındaki bir serkâr, koca bir imam diyor ki: “Siz, sahabeyi görseydiniz, ‘Bunlar deli!’ derdiniz!

Hadîse yakın mübarek bir sözde “Bir insana dininden dolayı ‘deli’ denmiyorsa, o, imanda kemâle ermiş sayılmaz!” Dünya ve mâfîhâ’yı elinin tersiyle itecek kadar… Köşk, yalı, villa, filo… Bunları söyleyince “Allah Allah! Bu insanlar, akıllarını kaçırmışlar. Allah ne buyuruyor, Peygamber ne buyuruyor; bunlar ise neler mırıldanıyorlar?!.” diyecek kadar…

  “Hakikat yolunda ben bu dergâha / İsteyerek gelmiş kurbanlar gördüm!..”

“Bâb-ı Hak açıktır merd-i âgâha / Candan geçenlerdir eren Allah’a / Hakikat yolunda ben bu dergâha / İsteyerek gelmiş kurbanlar gördüm!..” (Tokâdîzâde Şekip) İsteyerek gelmiş kurbanlar… Kendisine ait her şeyi, kurban bayramında hayvan boğazlıyor gibi, boğazlayan babayiğitler…

Evet.. Ben gevezelik ettim. Sizi, esas, kalbinizle başbaşa bırakmak daha uygun ama belki diyeceğiniz küçük bir iki şey vardır; ben de bir şeyleri “dır”lar dururum. Zira insanların ruhunda ma’kes bulmayan sözler, “dırıltı”dan ibarettir. Onları bir adım daha Allah’a yaklaştırmayan her teşebbüs, her adım, her söz, her beyan, bir yönüyle, şeytanın borazanıdır.

Belki bir gün biz de “hakiki Müslüman” oluruz. Fuzuli’ye göre “Hikmet-i dünya vu mafiha bilen ârif değil / Ârif oldur bilmeye dünya vu mafiha nedir?” “Dünya” deyince, “saltanat” deyince, “debdebe” deyince, bunları “deli hezeyanı” gibi kabul edip, onların yüzlerine içinizden tükürme geliyorsa, meseleyi anlamışsınız demektir. Üç-beş günlük dünya için debdebe, saltanat, alkış, takdir, azamet, büyüklük, kibriyâ…

  Alevleri göklere yükselmiş yangında iman yanıyor, gelecek nesiller yanıyor, ümit dünyası yanıyor!..

Âlem-i İslam’ın sıkıntısı, her ân benim nöronlarımda bir yangın şeklinde bana kendisini hissettiriyor. İslam dünyası, şu ânda maruz kaldığı şeye hiç maruz kalmamıştır; kadınların iffetine dokunulmamış, tecavüzler yaşanmamış, evinde barkında olan masum insanlara saldırılmamış, bir “yok” uğruna insanlar tecrid edilmemiş, tevkif edilmemiş, ta’zib edilmemiş, ızdırara maruz bırakılmamıştır!..

Bütün İslam dünyası, böyle korkunç bir yangınla cayır cayır yanıyor… İçinde yanan şey de “gelecek nesiller”, onların ümit dünyaları ve “iman”. Hazreti Pîr o yangın karşısında şöyle diyor: “Bana: ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim; karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise, bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler…”

Bugün toplum paramparça, aileler paramparça… Evlat, babasına düşman; baba, evladına düşman; anne, evladından kopmuş… Ve bunu çağın ferâinesi, tiranları yapmışlar. Âlem-i İslam, böyle bir yangınla cayır cayır yanıyor. Şayet, bu yangının şöyle-böyle sızıntısı, sizin nöronlarınızda da kendini hissettirmiyorsa, tembih adına birer iğne vurdurmanızda yarar var. “İman-ı billah” iğnesi, “marifetullah” iğnesi, “muhabbetullah” iğnesi, “zevk-i rûhânî” iğnesi, “aşk u iştiyak” iğnesi vurdurmanız lazım. Yangını görmüyorsa, baktığı halde teessür duymuyorsa, nöronları uyarmak için öyle bir mualece gerekli.

  Allahım, ümmet-i Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) merhamet eyle!..

Çok dua edin. اَللَّهُمَّ ارْحَمْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ، اَللَّهُمَّ ارْحَمْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ (Allahım, ümmet-i Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) merhamet eyle!..) duasını çok tekrar edin. اَللَّهُمَّ اجْمَعْ شَمْلَنَا * اَللَّهُمَّ أَلِّفْ بَيْنَنَا * اَللَّهُمَّ أَيِّدْنَا بِرُوحٍ مِنْ عِنْدِكَ * اَللَّهُمَّ وَفِّقْنَا إِلَى مَا تُحِبُّ وَتَرْضَى * اَللَّهُمَّ انْصُرْنَا عَلَى أَعْدَائِنَا * اَللَّهُمَّ كُنْ لَنَا فِي كُلِّ شَأْنِنَا وَفِي كُلِّ أَمْرِنَا، وَلاَ تَكُنْ عَلَيْنَا يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ (Allahım, dağınıklığımızı giderip bizi aynı duygu ve düşüncelerde bir araya getir; kalblerimizi birbirine ısındırıp gönüllerimizi karşılıklı sevgiyle doldur. Bizi katından bir ruhla/bir güçle te’yid buyur. Sevdiğin ve râzı olduğun işlere muttali kılıp onları bize sevdir, onları hayata taşımaya ve başkalarına duyurmaya bizleri muvaffak eyle! Ey yegâne merhamet Sahibi!.. Hasımlarımıza karşı bize yardımcı ol, nusret lütfet. Her halimizde ve işimizde yanımızda ve lehimizde bulun, aleyhimizde olma!..)

Süfyân b. Uyeyne hazretleri (radıyallahu anh) tâbiînin küçüklerinden. Hazreti Üstad, onun dört yaşında Kur’an’ı hıfzettiğini ve 15 yaşında içtihad meclislerinde oturup âlimlerle mübahasede bulunduğunu söylüyor. O Hak dostu diyor ki: “Bazen bir muzdarip kalbin inlemesiyle Allah, bütün ümmet-i Muhammed’i bağışlar, onlara merhamet buyurur!..

İşte, o muzdarip gönül olmaya bakın!.. Yangın karşısında.. “iyilik yapıyorum” diye cihanı yangına verenlerin şenâetleri, denâetleri, fezâetleri karşısında.. mesâvîyi mehâsin görenlerin denâetleri karşısında.. mûbikâtı ve mühlikâtı, münciyât gören gâfillerin gafleti karşısında… Yüreğiniz titreyerek, ellerinizi kaldırın; o ânı ümmet-i Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) geleceği ve istikbali adına değerlendirmeye bakın. اَللَّهُمَّ ارْحَمْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ (Allahım, ümmet-i Muhammed’e merhamet eyle!..) deyin. اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِأُمَّةِ مُحَمَّدٍ (Allahım, ümmet-i Muhammed’i bağışla!..) deyin. اَللَّهُمَّ اسْتُرْ عُيُوبَ أُمَّةِ مُحَمَّدٍ (Allahım, ümmet-i Muhammed’in ayıplarını setreyle ve onlardan arındır!..) deyin. اَللَّهُمَّ أُقِمْ أُمَّةَ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ (Allahım, ümmet-i Muhammed’in bükük belini doğrult, ruhunun heykelini ikâme buyur!..) deyin. Ümmet-i Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) için dua edin!..

  “Teheccüdü olmayanın, tecehhüdü olmaz!”

Ümmet-i Muhammed, Haçlı döneminde, Frederic Barbaros’ların, Philip’lerin, Arslan Yürekli Richard’ların tasallutlarına, tahakkümlerine, tağallüplerine, temellüklerine, gasplarına maruz kalışının çok ötesinde mezalimle karşı karşıya. “Haklar”, ayaklar altında pâyimâl. “Adalet”, ayaklar altında pâyimâl. “Milli ruh”, ayaklar altında pâyimâl. “Gelenekler-görenekler”, ayaklar altında pâyimâl. “Hakâik-i Kur’âniye”, ayaklar altında pâyimâl. “Hakâik-i Sünnet-i Seniyye”, ayaklar altında pâyimâl. “Mesaj-ı Nebevî”, körlüğe mahkûm. “Mesaj-ı Peygamberî”, körlüğe mahkûm…

Derdi böyle görerek yanın, yakılın, kavrulun. Dert… Ancak o mülahaza ile Allah’a el kaldırılırsa, Cenâb-ı Hak, duaya icâbet buyurur. Öyle iç ızdırabıyla, sancıyla, ızdırar ruhuyla yakarışa geçin. Esbâb bilkülliyye sukût etmiş olduğu duygusuyla Müsebbibü’l-esbâb’a niyaz edin. Kuyuya düşmüş Hazreti Yusuf gibi… Balığın karnında Hazreti Yunus b. Mettâ gibi, لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ “Ya Rabbî! Sensin İlah, Senden başka yoktur ilah. Sübhansın, bütün noksanlardan münezzehsin, Yücesin! Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim!” (Enbiyâ, 21/87) deyin.

Zikredilen duaları ve benzerlerini gönülden tekrar etmek suretiyle teheccüdümüzü taçlandıralım. “Teheccüdü olmayanın, tecehhüdü olmaz!” “Tecehhüd”, cehd ve gayrette kendini zorlama demektir. Şayet, gece, bir-iki saat olsun, kalkıp Rabbinize tazarru ve niyazda bulunmuyorsanız, sizin ümmet-i Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) vereceğiniz bir şey yoktur!..

Vesselam.